Orhan Veli Kanık, 13 Nisan 1914’te Beykoz’a bağlı Yalıköyü’nde bulunan İshak Ağa Yokuşu’ndaki Çayır Sokağında 9 numaralı konakta dünyaya gözlerini açtı. Babası İzmirli tüccar Fehmi Bey’in oğlu Mehmet Veli, annesi ise Beykozlu Hacı Ahmet Bey’in kızı Fatma Nigar Hanım’dır.
Nüfus tezkeresi suretine göre asıl ismi Ahmet Orhan olan şairin babasının adı Veli olduğu için, sanatçı Soyadı Kanunu’ndan önce Orhan Veli olarak tanındı. Orhan Veli’nin babası evlendiği sırada Mızıka-yı Hümayun’da klarnist idi.
Cumhuriyet’in ilanından sonra ise Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın şefi oldu. Veli Kanık, hem bu yeni görevi hem de Musiki Muallim Mektebinde (Ankara Konservatuvarı) armoni profesörü olması bundan dolayı 1923-1948 senelerı içinde Ankara’da yaşadı. Bu zamanda bir süre Ankara Radyosu’nda müdürlük de yapan Veli Bey, ardındanki senelerda İstanbul Konservatuvarında ilmî kurul üyesi ve İstanbul Radyosu’nda ses uzmanı olarak çalıştı. Orhan Veli’nin kendisinden ufak iki kardeşi vardı. Bunlar Vatan Gazetesi muhabirlerinden Adnan Veli Kanık ve Füruzan Yol yapandır. Şairin bunun bunun yanında, bir yaşında iken Ankara’da ölen Ayşe Zerrin isminde bir kız kardeşi de olduğu söylenmektedir.
Orhan Veli’nin çocukluğu Beykoz, Beşiktaş ve Cihangir’de geçti. Mütareke sırasında Akaretler’de bulunan Anafartalar İlkokulunun ana sınıfına sürdü. 1 yıl sonra ise bu okuldan alınarak Galatasaray Lisesi’ne yatılı olarak verildi. Yedi yaşındayken Halife Abdülmecit’in Yıldız Sarayı’nda gerçekleştirdiği bir düğünde sünnet edildi. 1925’te dördüncü sınıfı bitirdiğında babasının isteği ile Galatasaray Lisesinden ayrılarak annesiyle birlikte Ankara’ya taşındı. Orada, Gazi İlkokulu’na yazıldı. Bir yıl sonra Ankara Erkek Lisesi’ne yatılı girdi. Kanık, çocukluğunda bazı hastalıklar ve tehlikeler de yaşadı. Misal verilecek olursa, beş yaşında yanma tehlikesi geçirdi ve uzun süre tedavi gördü. Şair dokuz yaşında kızamık, on yedi yaşında ise kızıl hastalığına tutuldu.
Orhan Veli Kanık’ın edebiyata olan merakı ilkokul saatleri civarında başladı. Bu zamanda Çocuk Dünyası isimli dergide bir hikâyesi basıldı. Ortaokulun yedinci sınıfındayken Oktay Rifat ile tanıştı. Birkaç yıl sonra ise bir müsamere sırasında halk evinde Melih Cevdet Anday ile arkadaş oldu. Lisenin ilk senesinde edebiyat öğretmeni Ahmet Hamdi Tanpınar’dı. Tanpınar, öğretmeni olduğu sürece Orhan Veli Kanık’a öğütler verdi ve onu yönlendirdi. Şair, lise zamanında dostları Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday ile birlikte Sesimiz isimli bir dergi çıkardı. Sanatçının yaşamının bu evresi aruz vezni kaidelerinı ve ahengini kavradığı ve ilk şiirlerini yazdığı dönem oldu.
Orhan Veli Kanık, gene lisede tiyatro çalışmalarına katıldı. Misal verilecek olursa, Raşit Rıza’nın oynadığı Aktör Kin oyununda rol aldı. Ankara Halkevi’nde Ercüment Behzat Lav’ın sahnelediği Ahmet Vefik Paşa’nın Molière’den uyarladığı Zor Nikah’ta Üstâd-ı Sanî’yi, Maurice Maeterlinck’in Monna Vanna’sında ise baba rolünü üstlendi. Kanık, sonraki senelerda tiyatro bölgesindeki çalışmalarına çevirmen olarak sürdü ve birden fazla oyunu Türkçe’ye çevirdi.
Orhan Veli Kanık, 1932 senesinde, liseden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin felsefe bölümüne kaydını yaptırdı. 1933 senesinde Edebiyat Fakültesi Talebe Cemiyeti başkanı seçildi. 1935 yılına kadar sürdüği üniversiteyi bitirmeden okuldan ayrıldı. İstanbul Üniversitesi’ne giderken öte yandan sürdürdüğü Galatasaray Lisesi’ndeki öğretmen yardımcılığı görevine, okuldan ayrıldıktan sonra bir sene daha sürdü.
Orhan Veli Kanık, ardından, Ankara’ya giderek PTT Umum Müdürlüğü, Telgraf İşleri Reisliği, Milletlerarası Nizamlar bürosuna girdi. Şair, Ankara’ya döndükten sonra eski dostları Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday ile tekrar buluştu ve bu üçlü, benzer tarzda şiirler yazmaya başladı. 1936 senesinde, Nahid Sırrı Örik’in şiirlerini yayınlatmaları önerisinin sonrasında, Varlık dergisinde Orhan Veli’nin, Oaristys, Ebabil, Eldorado, Düşüncelerimin Başucunda isimli şiirleri yayınlandı. Dergide, Orhan Veli ve dostları edebiyat dünyasına şöyle tanıtılmıştı:
“ Varlık’ın şiir kadrosu yeni ve kuvvetli genç imzalarla zenginleşmektedir. Aşağıda dört şiirini okuyacağınız Orhan Veli, şuana dek yazılarını neşretmemiş olmasına rağmen olgun bir sanat sahibidir. Gelecek sayılarımızda onun ve dostları Oktay Rifat, Melih Cevdet ve Mehmet Ali Sel’in şiirimize getirdikleri yeni havayı daha iyi belirtecektir. ”
Bu ilk şiirlerini, bir kısmı Mehmet Ali Sel mahlasını taşıyan diğer şiirleri takip etti. 1936 – 1942 senelerı içinde Varlık’ın bunun yanında İnsan, Ses, Gençlik, Küllük, İnkılâpçı Gençlik dergilerinde şiirleri ve yazıları basıldı. Orhan Veli, bu dönemin ilk senelerında yazdığı şiirlerin şekli, yapısı ve içeriği bundan dolayı hece şairi olarak kabul edildi. 1937 senesinden sonra ise hem Kanık hem de Anday ve Oktay Rifat yeni tarzda şiirlerini yayınlamaya başladılar.
1939 senesinde, arkadaşı Melih Cevdet Anday’la birlikte araba kazası geçirdi. Bu olayın neticesinde yirmi gün komada kaldı. Kazanın sebebi, Anday’ın sürdüği arabanın Çubuk Barajı tepesinden aşağı yuvarlanmasıydı. 1941 senesinin Mayıs ayında Garip seçkisi yayınlandı. Bu kitapta şairin yirmi dört şiirinin bunun yanında Melih Cevdet’in on altı, Oktay Rifat’ın ise yirmi bir şiiri yer aldı. Kitabın içindeki şiirler kadar ses getiren önsözünü ise Orhan Veli yazdı. Bu kitap sonradan Birinci Yeni olarak da anılacak Garip akımının başlangıcı oldu. Garip akımının kurucuları olan Kanık, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday, radikal bir tutumla kendilerinden önce gelen hececilerin ve Ahmet Haşim’in şiirleriyle, Nazım Hikmet’in toplumcu-gerçekçi şiirlerini reddettiler. Kitaptaki şiirler ve önsöz edebiyat dünyasında büyük tartışmalara yol açtı. Bilhassa Orhan Veli’nin yazdığı “Yazık Oldu Süleyman Efendi’ye” mısrası üzerinde duruldu. Bu mısrayı kimileri tenkit ederken, kimileri çalıntı olduğunu iddia etti. Bir diğer grup ise Türkçede yazılmış en güzel dizelerden biri olduğunu dile getirdi. Bu münakaşalar neticesinde mısra çok popüler oldu, hatta Nurullah Ataç’ın deyişi ile “vapurlara, tramvaylara, kahvehanelere kadar” girdi ve bir deyim niteliği kazandı. Orhan Veli’nin “Yazık oldu Süleyman Efendi’ye” kadar ünlü olarak gündelik dile giren bir diğer dizesi ise Ahmet Haşim’in “Göllerde bu dem bir kamış olsam” mısrasını hicvetmek için yazdığı “Rakı şişesinde balık olsam” idi.
Orhan Veli Kanık, PTT’deki görevinden askerlik sebebiyle 1942 senesinde ayrıldı. 1945 yılına kadar Gelibolu’nun Kavak Köyü’nde askerliğini yaptı. Bu zamanda yalnızca altı şiiri yayımlandı. 1945 senesinde teğmen rütbesiyle terhis oldu ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın Tercüme Bürosu’nda çalışmaya başladı. Fransızca’dan yaptığı çeviriler bakanlığın klasikler serisinden yayınlandı. Şair Şubat 1945’te Vazgeçemediğim isimli şiir kitabını, Nisan 1945’te ise Garip’in yalnızca kendi şiirlerini içeren ikinci baskısını çıkardı. Bu kitapları 1946 senesinde yayımlanan Destan Gibi ve 1947’de basılan Yenisi takip etti.
1946 seçimlerinden sonra Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı görevinden ayrılması neticesinde Hasan Ali Yücel’in kurduğu Tercüme Bürosu da önemini yitirdi. Kısa bir süre sonra Kanık istifa etti. İleri ki senelerda ayrılışına neden olarak Reşat Şemsettin Sirer’in bakan olmasından sonra bir araya gelen baskıcı havadan rahatsız olmasını gösterdi. Bu istifanın nedenini Orhan Veli’nin memuriyete uyum sağlayamaması olarak yorumlayanlar da oldu. Ayrılmasının sonrasında Mehmet Ali Aybar’ın çıkardığı Hür ve Zincirli Hürriyet gazetelerinde denemeler ve eleştiriler yazdı. 1948’de La Fontaine’nin masallarını Türkçeye çevirdi, Ulus gazetesinde Yolcu Notları’nı paylaşımı yaptı.
Bakanlıktaki değişimin sonrasında kendisiyle benzer durumda kalan Bedri Rahmi Eyüboğlu, Abidin Dino, Necati Cumalı, Sabahattin Eyüboğlu, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday gibi dostlarıyla buluşmaları neticesinde 1948 yılı sonunda bir dergi çıkartmaya karar verdiler. Masraflarını Mahmut Dikerdem’in karşıladığı Yaprak isimli bu dergi on beş günde bir yayınlanıyordu. Dikerdem’in yardımlarına rağmen derginin sahibi ve yazı işleri müdürü Orhan Veli’ydi. Bundan dolayı farklı zamanlarda yaşanan para problemleriyle kendisi ilgilendi ve dergiye devam edebilmek için paltosunu satmak zorunda bile kaldı. Son sayıyı yayınlayabilmek için ise Abidin Dino’nun kendine armağan ettiği fotoğrafları elden çıkardı. İlk sayısı 1 Ocak 1949’da çıkan, Cahit Sıtkı Tarancı, Sait Faik Abasıyanık, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cahit Külebi gibi yazar ve şairlerin eserleri yayına giren Yaprak, 1 Haziran 1950’ye kadar 28 sayı yayınlandı. Yaprak’la birlikte Orhan Veli’nin şairliğinin bunun yanında fikir adamlığı yönü de yaşandı. Şairin ulaşan seçimlerle alakalı fikirleri bu dergide yayınlandı. Ayrıca, Melih Cevdet ve Oktay Rifat’ın toplumsal şiirleri de Yaprak’ta yer buldu. Aynı günlerde Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet, Nazım Hikmet’in hapishaneden çıkartılması için açılan kampanyaya katılarak üç gün açlık grevi de yaptılar. Orhan Veli, Yaprak’ın yayına girdiği 1949 yılı boyunca Nasreddin Hoca hikâyelerini şiirleştirdi, Karşı isimli son şiir kitabını paylaşımı yaptı ve Charles Lamb’ın uyarladığı Shakespeare’in Hamlet ve Venedik Taciri isimli eserlerini Şehbal Erdeniz’le birlikte Türkçeye çevirdi.
Orhan Veli, Yaprak’ın kapanmasının sonrasında İstanbul’a geri döndü. Aynı yıl 10 Kasım’da bir haftalığına geldiği Ankara’da belediyenin kazdığı bir çukura düştü ve başından hafifçe yaralı olarak kurtuldu. 2 gün sonra İstanbul’a döndü. 14 Kasım günü bir arkadaşının evinde öğle yemeği yerken fenalık geçiren şair hastaneye kaldırıldı. Beyinde damar çatlaması yüzünden başlayan rahatsızlığın sebebi doktor aracılığıyla anlaşılamadı ve Kanık’a alkol zehirlenmesi teşhisiyle tedavi uygulandı,fakat beyin kanaması geçirdiği sonradan anlaşıldı. Aynı akşam sekizde komaya giren şair gece 14 Kasım 1950 saat 23.20’de komadan çıkamayarak Cerrahpaşa Hastanesi’nde hayata veda etti.
Lisedeki edebiyat hocası Ahmet Hamdi Tanpınar, Kanık’ı hastanede ziyaret etme fırsatı buldu ve bu olayı şöyle anlattı:
“ Daha orta mektebin birinci sınıfında talebem olan Orhan’ı Cerrahpaşa Hastanesi’nde son defa oksijen çadırının altında yarı çıplak, kuvvetlikle nefes alır ve o kadar güzel hayallerin yakaladığı dünyamızı yalnız akı görünen gözlerinden boşanırken gördüğüm günü hiçbir zaman unutamam. Şiirimize tatlı anlaşmazlığı ve lezzeti getiren zeka, kendisi olmaktan çıkmıştı. ”
16 Kasım günü morgda yapılan otopsiden önce Sanat Dostları Cemiyeti aracılığıyla Orhan Veli’nin yüzünün mulajı alındı. 36 yaşında ölen şairin cenazesi 17 Kasım 1950’de, Beyazıt Camii’nden kaldırıldı. Cenaze, akademisyenler, yazar ve sanatçılardan bir araya gelen kalabalık aracılığıyla Sirkeci’ye kadar taşındı, oradan bir otomobil ile Aşiyan Mezarlığı’na götürülerek toprağa verildi. Rahatsızlandığı sırada üzerinde bulunan ceketin cebinden bir diş fırçasının sarılı olduğu kâğıda yazılmış Aşk Resmi Geçidi isimli şiiri çıktı. 1 Şubat 1951’de dostları aracılığıyla anısına Son Yaprak çıkarıldı. Tek sayı olarak basılan bu dergide Orhan Veli’nin önceden yayınlanmamış Aşk Resmi Geçidi şiiri de yer buldu.
Kaynak ve Varlık dergileri aracılığıyla “Orhan Veli’nin mezarı” kampanyası başlatıldı. Suat Taşer, Osman Attila gibi bir çok ismin kampanyaya destek vermesinin sonrasında Abidin Dino, Orhan Veli için bir mezar projesi hazırladı. Nevzat Kemal ise bu mezarı inşa etti. Ölümünün sonrasında, şair için, dostlarından Halim Şefik Güzelson Otopsi, Ercüment Behzat Lav Çilelim, Oktay Rifat ise Ağıt isimli şiirler yazdılar. Yüksel Pazarkaya ve Helmut Vader aracılığıyla Almanca’ya çevrilmiş olan seçilmiş 49 şiiri, 1965 senesinde Frankfurt’taki Suhrkamp Verlag yayınevi aracılığıyla Poesie ismiyle yayınlandı. Şair ile ilgili Almanca bir kitap da bulunmaktadır. Orhan Veli’nin şiirleri İngilizce ve Özbekçe’ye de çevrildi.
Orhan Veli’nin çevirdiği Jean Anouilh’ten Antigone ve Jean-Paul Sartre’dan Saygılı Yosma ölümünden önce yayımlanamamıştı. Bu eserlerden Antigone şairin vefatından sonra İstanbul Devlet Tiyatrosu’nca sergilendi. Saygılı Yosma ise 1950 sonunda “Saat 6 Tiyatrosu” aracılığıyla bir kez temsil edildi.
1988 senesinde yapılan Orhan Veli heykeli Rumeli hisarı sahilindeki ufak bir parka kondu. Bu heykelde şairin elinde bir kitap, hemen arkasında ise bir martı durmaktadır. Orhan Veli ise Boğaziçi’ni seyretmektedir.
Orhan Veli’nin kişiliği ve fiziki detaylarının şiirleri ve sanat anlayışı ile ilişkili olduğu kanısına varılmaktadır. Cemal Süreya, Kanık’la alakalı olarak “Yeni şiirimizin, işlev olarak kurucusu olan bu adam kuramını yazılarıyla değil, başka iki şeyiyle yaptı: Hayatıyla (yaşam şekiliyle) ve şiirleriyle” açıklamasını yaptı. Orhan Veli Kanık, Garip akımını yalnızca şiirleriyle değil, günlük yaşamıyla, gönül ilişkileriyle, etrafında kendisi ile alakalı çıkan söylentilerla, fiziği ile yeni bir şair tipi yaratarak oluşturdu.
Kardeşi Adnan Veli’nin “Vücudu bi hayli kemikli, kollarıyla bacakları epey uzundu. Göğsünü öne doğru eğerek hafifçe yaylanarak yürürdü. Elleri gayet ince, beyazdı. Parmakları adam akıllı uzun, tırnakları pembe, uzun ve yuvarlaktı. Geniş bir alnı, sivri bir çenesi vardı. Dudakları eni konu etliydi. Burnu tümsekliydi. Yüzü gençlikte çıkardığı ergenlik sivilceleri sebebiyle pürtüklüydü.” olarak anlattığı Orhan Veli’yi, yazar arkadaşı
Sait Faik ise bir röportajında şöyle betimledi:
Herkesle iyi geçinen, kimsenin kalbini kırmayan, etrafındaki insanlara saygı gösteren Orhan Veli’nin yakın dostları içinde Oktay Rifat, Melih Cevdet, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sait Faik, Suat Taşer, Fikret Adil, Agop Arad gibi isimler yer alıyordu. Son günlerinde en yakın olduğu isim ise Sabahattin Eyüboğlu’ydu. Garip akımını yalnız yazdıklarıyla değil, hayata karşı duruşuyla açıklayan şair, fiziğini bile bu uğurda kullanmaktan çekinmedi. Bundan dolayı şiirinin yaşamının sonucu olduğuna değil, aksine yaşamını şiirine göre yaşadığına inanılır.
Orhan Veli Kanık’ın 1936 senesinde başladığı şiir yaşamı üç zamanda incelenebilir: Garip öncesi (1936-1941), Garip dönemi (1941) ve Garip sonrası.
Bu zamandaki şiirleri eski ve yeni şiirleri olmak üzere iki devrede incelenebilir.
Orhan Veli’nin ilk şiirleri 1 Aralık 1936 tarihinde Varlık Dergisi’nde yayınlandı. O günlerde Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Muhip Dıranas, Ahmet Kutsi Tecer, Necip Fazıl Kısakürek gibi şairler Ahmet Haşim’in Fransız sembolistlerinden ilham alarak oluşturduğu simgelerin gücünden yararlanan şiirlerinin takipçisiydi. Ahmet Haşim’in saf şiir anlayışını benimseyen bir diğer şair olan Cahit Sıtkı Tarancı ise diğer dönemdaşlarından aksine gündelik yaşamı da şiirlerinin içine almaya çalışıyordu. Nazım Hikmet Ran ve Ercüment Behzat Lav ise şekil ve özde yenilik yaparak vezinsiz, serbest ve toplumcu şiirler yazıyorlardı.
Daha sonraki çalışmalarının aksine şiirlerinde uyak da kullanan Orhan Veli bunun bunun yanında benzetmelere ve sıfatlara geleneksel bir biçimde yer verdi. Ölüm, doğa, rüya, zaman, aşk gibi temaların işlendiği bu dönem eserlerinde hiç ironiye rastlanmaz. Şair halen kendine ait bir dil geliştiremediği için şiir anlayışı ve mısra yapısında Baudelaire’in; konu, işleyiş, dil ve üslupta ise Necip Fazıl’ın etkisi altındaydı.
Gün Doğuyor, Oaristys, Ebabil, Eldorado, Kurt, Zeval gibi eserlerini içeren ilk dönem şiirlerinde şair, yalnız ve mutsuz bir birinin yaşamını anlattı, acılarını, isteklerini, aşklarını kelimelerine ekledi. Orhan Veli eski şiirlerinde akıldan çok duyguya, gerçeklikten fazla romantikliğe, toplumsallıktan çok bireyselliğe önem verdi. Bu açıdan da Kanık’ın edebiyat dünyasına girişi okuduğu ve sevdiği yabancı şairlerin etkilenerek ve Türkiye’de onları takip eden şairlerin arasına katılarak oldu.
Orhan Veli Kanık, 1937 senesinden sonra eski şiir anlayışından uzaklaşarak Garip akımının habercisi olan yeni bir tarz benimsedi. Kanık’ın bu yeni şiirleri 1937 – 1941 senelerı içinde Varlık, İnsan, İnkılâpçı Gençlik gibi dergilerde ve ölümünün sonrasında Vatan (1952) ve Papirüs’te (1967) yayınlandı. Sayıları 51’i bulan Garip’in ilk emsallari olan bu eserler, abartılı bir dille yazılmıştır.
Dönemin şiirlerinden farklı yapıtlar ortaya koymaya karar veren Orhan Veli, ilk kez ölçü ve uyağı ardından ise tasviri, şairaneliği, hayali, süsü ve zekâ oyunlarını şiirinden çıkarttı. Sadelik ve basitliği önemseyen sanatçı, duygudan çok akla önem vermeye başladı. Halkın kullandığı sözcükleri tercih etmeye başlayan Kanık hayat karşısında kötümser, ironik, ümitsiz, inançsız görünmektedir. Yeni şiirlerinin temaları ise çoğunlukla tabiat, insan, aşk, çocukluk, savaş, hayat, sarhoşluk ve seyahat oldu. Şair bu sürede, çoğunlukla kısa şiirler yazmayan başladı. Nurullah Ataç bu çalışmaların Fransız sürrealistlerin yazılarını ve Japon haikularını anımsattığını dile getirdi. Orhan Veli de o senelerda dostlarıyla birlikte Fransız gerçeküstücüleri sürekli olarak okuduklarını açıklamıştır. Yine de sanatçı, noktalama işaretleri kullanması, imgeyle simgeden kaçınması, şiiri insanın duyularına değil aklına hitap eden bir sanat haline getirmeye çalışması gibi donanımlarıyla sürrealistlerden ayrılır.
Orhan Veli Kanık’ın bazı şiirlerinde oluşturmaya çalıştığı yeni tarzla alakalı acemiliği görülmektedir. Bu şiirlerde mısralar yan yana yazılınca bir nesir meydana gelir. Şairin bu dönemine ait eserleri içinde Fena Çocuk, Ağaç, Kuş ve Bulut, Tereyağı, Gangster, Pazar Akşamları gelir.
1941 senesinde Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet ve Oktay Rifat’la birlikte Garip adlı şiir kitabını paylaşımı yaptı. Bu kitapla birlikte şairin tarzının önceki dönemine göre daha tutarlılaşmış ve gelişmiş olduğu düşünülür. Kanık, kitabın önsözünü kendi yazdı ve şiir ile ilgiliki düşüncelerini açıkladı. Bu önsöz Garip akımının manifestosu kabul edilir. Orhan Veli, o günlerin aydınlarının şiir anlayışı sebebiyle kendisine “garip” gözüyle baktıklarını açıklamıştır. Akımın adının da bu bakış yönünden geldiği sanılmaktadır. Garip akımı kendisinden önceki şiir anlayışına bir tepki olarak dünyaya geldi. Orhan Veli Kanık ve dostları Ahmet Haşim’in eserlerini, Nazım Hikmet’in toplumcu şiirlerini ve hececileri reddetmişlerdi.
Şair bu süredeki şiirlerinde klasik uyak düzenini ve vezni kullanmadı. Ona göre hakiki şiir için vezin ve kafiye mutlak gerekli olan şeyler değildi. Kanık, kafiyeyi reddetse de düzensiz ses yinelemelerine sürekli olarak başvurdu ve onlara anlam vurgusunu oluşturan temel bir işlev yükledi. Eserleri incelendiğinde sanatçının ses yinelemeleri, sözcük öbeği yinelemeleri, söz dizimsel yinelemeler, ek yinelemeleri ve dizelerin aynen yinelenmesi gibi tekrarlara başvurduğu görülebilir.
Garip dönemi şiirlerinin bir diğer ortak özelliği ise Orhan Veli’nin konuşma dilinin doğallığını, sokak Türkçesini ve hatta halk argosunu eserlerine taşımış olmasıydı. “Kılıksız”, “cıgara”, “ıspanak”, “rakı”, “Hitler”, “boyacı sandığı” gibi sözcükler kullanan şairin Kitabe-i Seng-i Mezar isimli şiirinde kullandığı “nasır” kelimesi büyük tartışmalara yol açtı. Orhan Veli Kanık, böylece hem divan hem de halk şiirinde egemen olan romantizm anlayışını da yıkmış oluyordu. Bunun yanı sıra teşbih ve istiareyi terk ettiği için şiirinde yalın bir dil yaşandı. Orhan Veli’nin Garip hareketiyle getirdiği yeniliklerin diğer ikisi ise Türk şiirinde öteden beri soyut olarak dile getirilen evrensel hümanizmin yerine somut ve belirgin bir hümanizm koyması ve belirli bireyleri hedef alan taşlama geleneğini ilk kez bir şair olarak kendisine yöneltmesiydi.
Orhan Veli, o günlerde kişisel şiirler yazdığı kadar sosyal konulara da eğildi ve dar görüşler ile törelerin gülünçlüğünü alaylı sözcükler tercih ederek anlatmaya çalıştı. Ayrıca, şairin hece ve sözcük yönünden boyutunu ve şiirdeki sayısını azaltarak dizenin şiirdeki egemenliğini ortadan kaldırdığı da söylenir.
Orhan Veli, “Garip sonrası” olarak adlandırılan 1945-1950 senelerı içinde dört kitap paylaşımı yaptı: Vazgeçemediğim (1945), Destan Gibi (1946), Yenisi (1947) ve Karşı (1949). Ayrıca, şairin 1949-1950 senelerı içinde yazılmış fakat vefatı sebebiyle yayınlanamamış şiirleri de mevcuttur. Kanık’ın garip sonrası zamanda yazdığı şiirler “garibin devamı” ve “garipten farklı” olarak iki ana grupta toplanabilir. Şair sanatındaki değişimi 1945 senesinde ikinci baskısı yapılan Garip’in önsözünde “Onları beş sene önce yazmıştım. Beş sene sonra da aynı şeyleri söyleyecek olduktan sonra neden yaşadım” diyerek açıkladı.
Bu zamanda düşünceleriyle birlikte eserleri de farklılaşmaya başlayan Orhan Veli’nin yıkıcılıktan ayrılarak yapıcılığa yönlendiği ve şiirinin estetik yönünü zenginleştirmeye çalıştığı gözlemlenebilir. Değişiminin göze çarpan yanlarından bir diğeride şairin Vazgeçemediğim ile birlikte uyak kullanmaya başlaması oldu. Bu döneminin en ayırt edici özelliği ise şairin halk şiirine duyduğu ilginin eserlerine yansımasıydı. Bu hususta Vazgeçemediğim içinde bulunan İstanbul Türküsü isimli şiir bir dönüm noktası kabul edilmektedir. Destan Gibi içinde bulunan Yol Türküsü isimli uzun şiir de sanatçının bu tarza olan yönelişinin bir örneğidir. Orhan Veli bu süredeki şiirlerinde gülmece öğelerini azalttı. Halk şiiri tarzında yazdığı eserlerinin konusu çoğunlukla kişisel duygular olsa da özellikle Yenisi ve Karşı’da toplumsal konulara da değindi. Asım Bezirci, Orhan Veli’nin bu tarz konulara eğilmeye başlamasının nedeninin İkinci Dünya Savaşı sonrasında pahalılık ve yoksulluğun alt tabaka kadar orta ve üst sınıfı da etkilemesi olduğunu iddia etti.
Kanık’ın kelime kullanımı, dize ve cümle yapısı halk şiiri özellikleri taşıyan eserleri dışında benzer biçimde sürdü. Bunun yanı sıra ilk dönem şiirlerinde sık rastlanan yinelemeleri halk şiirine yaklaşması ile daha da fazla kullanmaya başladı. Şairin halk kültürüne olan bu yakınlaşması vefatı sebebiyle yarım kalmıştır.
Orhan Veli Kanık, Türkçeye şiir, hikâye ve oyun çevirileri yaptı. İlk kez 1947 senesinde Varlık Yayınları aracılığıyla basılan Fransız Şiirleri Antolojisi’nin önsözü ve kitapta bulunan şairlerin biyografileri de sanatçı aracılığıyla yazıldı. Oktay Rifat ve Melih Cevdet’le birlikte çalıştığı Batıdan Şiirler isimli kitaptaki 31 şiirin altı tanesi Kanık aracılığıyla çevrilmişti. 1948 senesinde, Doğan Kardeş Yayınları’ndan çıkan La Fontaine’den Masallar’da ise La Fontaine’nin 49 masalını çevirdi. Şairin hayat görüşü ile La Fontaine’nin felsefesi içinde yakın ilişki olduğuna inanılır. Orhan Veli’nin şiirlerinin de hikâye kişiliği taşıması ve sanatçının yaşama karşı alaycı duruşu bu inancı destekler.
Orhan Veli, 1937-1941 senelerı içinde Ki-Ka-Ku isimli Japon şairinin 30 haikusunu Türkçeye çevirdi. Bu şiirler aralıklarla Varlık Dergisi’nde basıldı. 19 Mart 1946’da ise Tercüme Dergisi’nin Şiir Özel Sayısı’nda Hai-Kai’ler başlığı altında tümü yayımlandı. 1945 senesinde yayımlanan Üç Hikâye isimli kitapta Gogol’un üç öyküsü yer alıyordu. Bunlardan Burun ve Fayton’u Orhan Veli çevirmişti. Charles Lamb aracılığıyla çocuklar için hikâyeleştirilmiş William Shakespeare’in Venedik Taciri’ni ise 1949 senesinde Şehbal Erdeniz’le birlikte çevirdi.
Kanık ilk oyun tercümesini Oktay Rifat ile birlikte 1943 senesinde Alfred de Musset’nin Bir Kapı Ya Açık Durmalı Ya Kapalı isimli eserini çevirerek yaptı. Ertesi yıl aynı yazarın Barberina’sını Türkçeye kazandırdı. Bu çeviri Milli Eğitim Bakanlığı Dünya Edebiyatından Tercümeler serisinin 53. kitabı olarak yayımlandı. Sanatçı, 1944’te Moliere’in üç oyununu çevirdi. Orhan Veli’nin çevirisini yaptığı Jean Anouilh’in Antiogone isimli oyunu ise şairin ölümünden önce basılamadı. Bu oyun şairin vefatının sonrasında İstanbul Devlet Tiyatrosu’nca sergilendi. Ölümünün sonrasında basılan ve sergilenen bir diğer çevirisi ise Jean-Paul Sartre’ın Saygılı Yosma’sı oldu. Kanık, son kez İrène Nemirovsky’nin Les Chiens et les Loups adlı oyununu İtlerle Kurtlar ismiyle Türkçeye tercüme ediyordu. Sanatçı, 245 sayfalık bu eserin 105. sayfasını çevirmesinin sonrasında hayata gözlerini yumdu. Orhan Veli’nin tamamlayamadığı diğer iki çalışma ise Moliere’in Elit Prenses’i ve Madame de Sévigné’nin seçme mektuplarıydı.
Orhan Veli hikâye yazmaya 1947 senesinde başladı ve ölümüne kadar altı öykü yazdı. Bu eserler Tanin, Seçilmiş Hikâyeler ve kendi çıkardığı Yaprak dergilerinde yayınlandı. Şair, öykülerinde de tıpkı şiirlerinde olduğu gibi sıradan insanları ve günlük yaşamı konu edindi. Zaman zaman ise toplumsal eleştirilerde bulundu.
Kanık’ın 21 makale, 6 öykü ve 7 eleştiri yazısı kitap olarak, ilk kez 1953 senesinde Varlık Yayınevi’nce Nesir Yazıları ismiyle yayınlandı. Daha sonraki senelerda ise Asım Bezirci, şairin nesirlerini bir araya getirerek farklı kitaplar olarak paylaşımı yaptı. Bu kitaplardan ikisi 1975 senesinde yayına giren Edebiyat Dünyamız ve 1982 senesinde yayına giren Bütün Yazıları’dır.
Her şeyin şiire konu edinilebileceğine inanan Orhan Veli ve dostlarının Türk şiirine yaptığı en büyük katkılardan bir diğeride bu inançlarını eserlerinde uygulamaları oldu. Bunun için de ilk kez sıradan insanı kendilerine konu edindiler. Böylelikle, eski şiirlerdeki kahramanlaşmaya vardırılan ideal insan tipinin yıkılmasını sağladılar. Divan şiirinde insan, aşkın arayıcısı olan kusursuz ve soyut bir varlık; Namık Kemal, Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Ersoy gibi şairlerin eserlerinde toplumu için savaşan bir kahraman iken Orhan Veli’nin şiirlerinde gündelik poblemlerin peşinde koşan sıradan bir vatandaştı. Misal verilecek olursa Kitabe-i Seng-i Mezar şiirinin kahramanı olan Süleyman Efendi, hayattaki en önemli sorunu nasır olan, Allah’ın adını sık anmasa da günahkar sayılmayan, varoluş problemi yaşamayan bir adamdı. Süleyman Efendi’yle alakalı olarak Orhan Veli: “Ben yaşamı sadelik içinde geçmiş basit bir adamın yaşamından söz etmek istedim. Acayiplik olsun diye yazmadım şiiri, neşretmeden evvel de bu kadar yadırganacağını tahmin etmiyordum.” dedi. Nasırı önemseyip edebiyata soktuğu için eleştirenlere ise şu cevabı verdi: “Hayatından daha büyük manevi ızdırapları olmayan bir insan için nasırın mühim olduğunu telakki ediyorum”.
Toplum eleştirisi teması da Orhan Veli aracılığıyla sürekli olarak kullanıldı. Lakin şair, bu konuyu kendisinden önce bu türün emsallarini veren Namık Kemal, Nazım Hikmet veya Tevfik Fikret gibi isimlerin aksine ironi ve parodi metotlarıni tercih ederek işliyordu. Hardalname, Cımbızlı Şiir, Vatan İçin, Bedava ve Kuyruklu Şiir’in misal olarak verilebileceği şiirlerinde yalnızca durum tespiti yapıp herhangi bir ideolojiyi savunmaması sebebiyle sanatçı burjuva şairi olmakla da suçlandı.
Orhan Veli Kanık; Dedikodu, Söz, Tahattur, Şanolu Şiir, Sereserpe, Eski Karım, Aşk Resmi geçidi gibi birden fazla şiirinde ise aşk ve cinsellik konusunu işledi. Bunun yanı sıra çocukluk şairin hem Garip öncesi hem de Garip zamanında sürekli olarak kullandığı temalardan biriydi. Bu temanın emsallari içinde Ağaç, Kuş ve Bulut, Rüya, Robenson sayılabilir. Sanatçının çocuk algısıyla yazdığı şiirlerde duygu tonu diğer şiirlerine göre çok daha yüksekdır.
Şairin işlediği diğer temalar içinde yaşama sevinci (Ne Kadar Güzel, Sokakta Giderken, Güzel Havalar, Birdenbire), savaş (Bizim Gibi, Tereyağı, Gangster), yolculuk (Yolculuk, Seyahat) gelir.Talât Sait Halman’a göre varolmanın ve yaşamın sevincini Türk edebiyatına sistemli olarak yerleştiren isim Orhan Veli olmuştur. Ayrıca, Orhan Veli Kanık, Nedim ve Yahya Kemal Beyatlı ile birlikte Türk şiirinin sayılı İstanbul şairlerinden biri kabul edilmektedir.
Orhan Veli, Mehmet Ali Sel ismini takma ad olarak kullandı ve birden fazla şiirini bu isimle yayımladı. Misal verilecek olursa, ilk şiirlerinin paylaşımı yaptığı Varlık Dergisi’nin Aralık 1936’da çıkan sayısında “Varlık’ın şiiri kadrosu yeni ve kuvvetli genç imzalarla zenginleşmektedir. Aşağıda dört şiirini okuyacağınız Orhan Veli, şuana dek yazılarını neşretmemiş olmasına rağmen olgun bir sanat sahibidir. Gelecek sayımızda onun ve dostları Oktay Rifat, Melih Cevdet ve Mehmet Ali Sel’in şiirimize getirdikleri yeni havayı daha iyi belirtecektir.” dendi. Arkadaşı Oktay Rıfat, bu isimle alakalı olarak “galiba yırtmaya kıyamadığı şiirlerini bu adla çıkarırdı” açıklamasını yaptı. Orhan Veli ise Baki Süha Ediboğlu’nun konuyla alakalı sorusunu şu biçimde yanıtlamıştı:
O vakitler çok şiir yayınlıyordum. Adımın her zaman görünmesi hem benim için hem de dergi için doğru değildi. Bir de şu var: Mehmet Ali Sel benim bazı tecrübelerime alet olmuş bir isimdir.
Orhan Veli Kanık Etkileri
Orhan Veli’nin öncüsü olduğu Garip akımı dönemin genç şairlerine örnek olduğu gibi bir çok ünlü şairini de etkiledi. Kanık’ın vefatının sonrasında Oktay Rifat ve Melih Cevdet yeni bir şiir daha da ilerletmeye yönlenseler de 1950’ler boyunca Garip’in Türk edebiyat dünyası üzerindeki etkisi sürdü. Dergilerde bu akımın kopyası olan şiirlere sürekli olarak rastlanıyordu. Mehmet Doğan bu tarz şiirlerle alakalı “İmzalar olmasa hangi şiirin kime ait olduğu anlaşılmamaktadır” yorumunu yaptı. Muzaffer Erdost’un İkinci Yeni adını verdiği şiir hareketi de o günlerde Garip’e tepki olarak dünyaya geldi. Akımın öne çıkan isimleri içinde İlhan Berk, Cemal Süreya, Edip Cansever, Turgut Uyar, Sezai Karakoç ve Ece Ayhan yer alıyordu. Birinci Yeni olarak adlandırılan Garip akımı gibi İkinci Yeni de Türk şiirinin gelişimine büyük katkıda bulundu. İkinci Yeniciler, Garipçilerin aksine anlaşılırlık yerine anlamca kapalılığı, somuta karşılık soyutlamayı, imgeci ve şekilci bir şiir anlayışını savundular.
İkinci Yeni’nin ileri gelen bazı isimleri şiire ilk başladıkları günlerde Garip tesirinin altında şiirler de yazmışlardı. Misal verilecek olursa, Edip Cansever’in ilk denemeleri, yaşama sevincini kelimelerine eklediği bu tarzda eserlerdi. Turgut Uyar’ın 1958 senesinde büyük kente yerleşmesinin sonrasında değişen kültür ve ilişki ortamı şiirine de yansımıştı. Uyar, bu değişimin Orhan Veli etkisinden uzaklaşmasını nasıl sağladığını şu cümlelerle açıkladı: “Beni yazdığım şiiri yazmaya iten neden çevremin değiştiğini görmemdi. Birdenbire kentleşen dünya, birdenbire karşı karşıya geldiğım neon lambaları, büyük oteller, bir takım yeni gelişmeleri haber veren durumlar beni artık Orhan Veli şiiri yazmakla kurtarmıyordu.”
Ahmet Oktay, Orhan Veli ve Garip akımının Rıfat Ilgaz’dan Suphi Taşhan’a birden fazla farklı şairi değişik derecelerde etkilediğini dile getirdi. Ahmet Oktay’a göre Cahit Irgat’ın imgelerinin altında dahi Garip şiirinden fazla şey bulunabilir. Ayrıca, Sabahattin Kudret Aksal, Salâh Birsel, Behçet Necatigil, Suat Taşer, Metin Eloğlu, Rüştü Onur, Necati Cumalı gibi isimler de Orhan Veli ve onun önderlik ettiği Garip akımının etki alanından geçmişlerdir.
Şairin birden fazla şiiri farklı sanatçılarca bestelendi. Anlatamıyorum Alpay, Hümeyra, Bedava Yaşıyoruz Cem Karaca, Özdemir Erdoğan, Dedikodu Levent Yüksel, Pireli Şiir Timur Selçuk ve Vesikalı Yarim Edip Akbayram aracılığıyla seslendirildi. Klasik Türk müziği şarkısı olarak bestelenen İstanbul Türküsü ise Ahmet Özhan aracılığıyla okundu. Murathan Mungan, Orhan Veli’nin şiirlerini Bir Garip Orhan Veli ismiyle oyunlaştırdı. Oğuz Aral’ın yönettiği ve Müşfik Kenter’in oynadığı tek kişilik oyun 1980 senesinden beri Kent Oyuncuları aracılığıyla sergilenmektedir. Oyunun, Müşfik Kenter’in sesinden bir albümü de yayınlanmıştır. Metin Üstündağ ise 2002 senesinde Orhan Veli’lemeler isimli bir kitap paylaşımı yaptı.
1989 senesinde Ramazan Üren’in yazı işleri müdürlüğünde Sunay Akın ve Akgün Akova’nın destekleriyle Yeni Yaprak dergisi çıkmaya başladı. Bu derginin logosu Orhan Veli’nin Yaprak’ı ile aynıydı ve ilk sayısında tıpkı Yaprak’ın ilk sayısında olduğu gibi Orhan Veli’nin Alış-Veriş şiiri yer alıyordu.
14 Kasım 2000’de M. Şeref Özsoy aracılığıyla Beyoğlu’nda açılan Orhan Veli Şiir Evi’nde ise şiir ve fotoğraf alanında etkinlikler düzenlenmektedir. Ayrıca, şairin ölüm yıldönümü olan 14 Kasım’da 1996 senesinden beri Orhan Veli yürüyüşü düzenlenmektedir. Yürümeyi çok sevdiği bilinen Orhan Veli Kanık’ın anısına sevenleri o günde Taksim’den sanatçının mezarının olduğu Aşiyan’a kadar hep birlikte yürümektedirler.
Orhan Veli Kanık Bazı Eserleri
Şiir Kitapları
1941 Garip
1945 Vazgeçemediğim
1946 Destan Gibi
1947 Yenisi
1949 Karşı
1951 Bütün Şiirleri
Hikâye
1949 Nasreddin Hoca Hikâyeleri
Yazıları
1953 Nesir Yazıları
1975 Edebiyat Dünyamız
1982 Bütün Yazıları
Orhan Veli Çevirileri
1943 Bir Kapı Ya Açık Durmalı Ya Kapalı
1944 Barbarine
1944 Scapin’in Dolapları
1944 Versailles Tûluatı
1944 Sicilyalı Yahut Resimli Muhabbet
1944 Tartuffe
1945 Üç Hikâye
1946 Turcaret
1947 Fransız Şiir Antolojisi
1948 La Fontaine’in Masalları
1949 Hamlet
1949 Venedik Taciri
1961 Saygılı Yosma
1963 Batıdan Şiirler
1982 Bütün Çeviri Şiirleri